top of page

Renan'a göre Ulus Nedir?

“İnsan ne diline ne de ırkına aittir: İnsan sadece kendine aittir,

çünkü o özgür bir varlıktır, ahlaki bir varlıktır.”

Ernest Renan

 
Ernest Renan'ın bir fotoğrafı

Fransız tarihçi, filozof, filolog Ernest Renan, 1882 yılında "Millet Nedir?" başlıklı bir konferans vermiştir. Bu konferansta, ortak tarihsel deneyimlere ve halkının sürekli olarak birlikte yaşama rızasına dayanan bir "ruh" veya "manevi ilke" olarak bir ulus kavramsallaştırmasını sunmuştur. Renan, bir ulusun yaratılmasında unutkanlığın ve tarihsel hatanın rolünü vurgulamış ve ulusların yalnızca ırk, dil, din veya coğrafya gibi faktörlerle tanımlanmadığını, daha ziyade insanların bir ulus oluşturma konusunda süregelen istekliliğiyle tanımlandığını savunmuştur.



Paris Sorbonne'da Renan'ın bu konferansı verdiği dönemde Avrupa'da milliyetçilik yükselişteydi ve konferans, bölgenin siyasi ve sosyal manzarası üzerinde önemli bir etki yaratan Fransa-Prusya Savaşı'ndan sadece birkaç yıl sonra verilmişti. Renan'ın konferansı, bu dönemin sosyal ve siyasi dinamiklerine önemli bir katkı yaparak, ulus kavramını derinlemesine ele aldı.

"Bugün daha ciddi bir hata yapılmaktadır: insanlar ırk ile ulusu birbirine karıştırmakta..." demektedir Renan bu konferansında. Renan, ulus oluşumunu büyük ırksal veya dilsel gruplar üzerinden değil, bir arada yaşama iradesi temelinde değerlendirir.

Ernest Renan'ın ulus oluşumuyla ilgili perspektifi, unutkanlık ve tarihsel hataların önemine vurgu yaparak başlar. Renan, geçmişteki çatışmaların, acıların ve anlaşmazlıkların unutularak ortak bir ruhun oluşturulmasının zorunlu olduğunu savunur. Bu unutkanlık, ulusun sürekli bir araya gelme arzusundan kaynaklanır. O dönemdeki Türk ve Fransız uluslarını karşılaştırır ve aşağıdakileri diyerek unutkanlığın ulus oluşumundaki katkısına değinir.

"Türklerin milliyetleri dinlerine göre ayırma politikasının çok daha ciddi sonuçları oldu: Doğu'nun mahvolmasına neden oldu. Selanik ya da İzmir gibi bir şehri ele alın, her biri kendi anılarına sahip ve neredeyse hiçbir ortak noktası olmayan beş ya da altı topluluk bulacaksınız. Şimdi bir ulusun özü, tüm bireylerin birçok ortak noktaya sahip olması ve aynı zamanda hepsinin birçok şeyi unutmuş olmasıdır. Hiçbir Fransız vatandaşı Burgonyalı mı, Alain mi, Taifal mi yoksa Vizigot mu olduğunu bilmez; her Fransız vatandaşı Aziz Bartholomew Günü'nü ve on üçüncü yüzyılda Fransa'nın güneyinde yaşanan katliamları unutmuş olmalıdır."

Renan eski kabile ve kentlerde ırkın önemli bir unsur olduğunu, Atina ve Sparta gibi yurttaşlardan oluşan ve yakın akrabalık bağı bulunan toplumların bir ırk kavramı etrafında oluşabileceğini kabul eder. Fakat Roma İmparatorluğunun Hristiyanlık ile kurduğu ittifakın bu ırk olgusunu yokederek unutkanlık kavramı üzerine birarada yaşayabilen bir ulus meydana getirdiğini iddai eder. Renan Roma ve Hristiyanlık ittifakı için " Etnografik aklı yüzyıllar boyunca insan işlerinin yönetiminden uzaklaştırdı" diyerek bu ittifakın ırk kavramını uzun yıllar Batı Avrupa toplumundan nasıl uzaklaştırdığını vurgular.

Bu ittifak Şarlman İmparatorluğu ile devam etmiş ve etnografik değerlendirmeler modern ulusların oluşumunda hiçbir rol oynamamıştır. Fransa; Kelt, İber ve Cermen kökenlerine sahip fakat Fransızdır. Almanya; Cermen, Kelt ve Slav kökenlere sahip fakat Almandır. İtalya Galyalı, Etrüsk, ve Yunan kökenlere sahip fakat İtalyandır.

Irkın antropolog ve filologlara farklı bir anlam ifade ettiğine değinen Renan ırk kavramı üzerinden bir ulus meydana getirelemeyeceğini çünkü Batı Avrupa'da saf ırkın bulunmadığını iddia eder. Irk kavramını zoolojik ve filolojik olarak ele alacak olursak Renan şunu söylemektedir:

"Başka bir deyişle, insanlığın zoolojik kökenleri kültür, medeniyet ve dilin kökenlerinden çok daha öncesine dayanmaktadır."

Ona göre bir İngiliz ne Sezar'ın zamanındaki Breton, ne Hengist'in Anglosaksonu, ne Knut'un Danimarkalısı, ne de William'ın Normanlarıdır; tüm bunların sonucudur.

Dilin birleştirme hususundaki etkisini inceleyene Renan: "Dil birleşmeye davet edebilir, ama zorlamaz." der. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin aynı dile sahip farklı milletler oluşunu ve İsviçrenin farklı diller konuşan ortak bir ulus oluşunu bu olguya örnek gösterir. Ona göre bu toplumları birşeltiren ve ayrı tutan şey dilin de üstünde olan bir şeydir birlikte yaşama iradesi.

Enografinin politikaya alet olmasının sakıncalarından bahseden Renan aynı sakıncanın diillere politik önem atfedilmesiyle de kaynaklanacağını öngörmektedir. Birleştirici olan unsurun dil veya ona hareketle oluşturulan etnografik unsurun aksine ahlâki ve akli unsurlar olduğunu söyler.

Diller, onları konuşanların kanı hakkında pek az şey söyleyen tarihî oluşumlardır ve her halükarda insan özgürlüğünü belirleme konusunda etkili olamazlar; çünkü insan hayatındaki yaşam ve ölüm birliği belirlerken kan bağı değil, ahlâki ve akli unsurlar önemlidir.

Ulusu birarada tutanın kültür, dil veya ırktan ziyade insan ırkı veya insanlık kültürü olduğunu iddia etmektedir.

Rönesans'ın büyük adamlarına bakın; ne Fransız, ne İtalyan, ne Alman idiler. Onlar, antik çağ ile olan etkileşimleri sayesinde, gerçek insan zihni eğitiminin sırrını bulmuşlardı ve buna tamamen adanmışlardı. Ne kadar doğru yaptılar!"

Sosyal grup ve dinin ilişkisinin önemine değinen Renan bu etkenin modern bir ulusun oluşturulmasında yeterli bir temel sunmadığı iddiasındadır. Ona göre eski toplumlarda dini reddetmek modern toplumda askerliği reddetmek gibi devlete karşı bir reddir. Ona göre bu dini vecibelerin küçük toplumlardaki etkileri günmüzün modern toplumunda ciddiyetini yitirmiştir çünkü artık bir devlet dini yoktur (Din devlete itaat olmuştur -ed.).

Din, elli iki yıl önce Belçika'nın oluşturulmasında önemli bir unsurken, hâlâ herkesin iç dünyasında büyük bir öneme sahiptir; ancak neredeyse tamamen milletlerin sınırlarını belirleyen sebeplerden çıkmıştır.

Renan ortak çıkarlar sonucu oluşan bir birliğin ise asla bir ulus oluşturmadığını düşünür. Ve Avrupabirliği gibi bir birliğin asla bir ulus duygusu meydana getiremeyeceğini yıllar öncesinden iddia eder.

Ulusallıkta duygu da bulunur; hem ruh, hem de beden bir aradadır; bir Gümrük Birliği bir vatan değildir.

Coğrafyanın ulsular üzerindeki etkisen değinen Renan, doğal sınırların, ulusların bölünmesindeki rolünü kabul eder. Nehirlerin ve dağların ırkların yerleşimindeki önemine de değinen Renan bir ulusun sınırları haritaya yazılmasınınsa olabilecek en keyfi ve zararlı doktrin olduğunu belirtir. "Bu, tüm zorbalıkları haklı çıkarır." diyerek dağları ve nehirleri ulusları bölmek için kullanmanın keyfiyetine değinir.

Renan ırk, dil, çıkarlar, dini yakınlık ve coğrafyanın etkilerini inceleyerek büyük oranda reddettikten sonra asıl iddiasına gelir.

Bir ulus bir ruhtur, bir ruhsal ilkedir. Aslında birbirinden ayrı olmayan iki şey bu ruhu, bu ruhsal ilkeyi oluşturur. Birisi geçmişte, diğeri şu anda bulunur. Birisi zengin anıların ortak mirasının bir parçasıdır; diğeri ise şu anda devam etme isteğini, birlikte yaşama arzusunu, elde edilen mirası birlikte değerlendirme niyetini temsil eder.

Ona göre ulus dil, din, ırk yada coğrafya değil; bir ruhtur, niyettir ve birlikte yaşamak için ortak bir iradedir.

26 views0 comments
bottom of page