top of page

Japonlar Türk mü?

Japonya kendine özgü bir kültürel mirasa sahip bir ülkedir. Bu ülkenin tarihi, binlerce yıllık bir gelişim sürecine sahiptir. Bu köklü tarihi bulunan halkın genetik kökeni de ilgi çekici bir konudur.

Samuraylar

Japonların genetik geçmişine dair en ilginç unsurlardan biri, Japonya'nın Ryukyu Adaları ve Ainular gibi yerli etnik gruplarının varlığıdır. Ryukyu Adaları, bugünkü Japonya'nın güneybatısında yer alan bir takım adalardan oluşur ve bu bölgelerde yaşayan insanlar, Japon nüfusundan farklı bir genetik yapıya sahiptir. Ainu halkı ise Hokkaido adası ve Sahalin Yarımadasında yaşayan yerli bir halktır ve Japonlarla ayrı bir etnik grup olarak kabul edilirler.

Yapılan genetik testler adaya ilk göçün Ainu'ların ataları tarafından yapıldığını göstermektedir. Sahalin Yarımadasından Japonya'ya göçeden bu insanlar İnuitler ve Amerika Kızılderilileri ile akrabadır. Yani Kuzey Asyadan Amerikaya göç gerçekleşirken bir grup insan Japonya'ya göç etmiştir. ve Adanın ilk yerli halkı olmuştur.

Dilbilimsel açıdan Japonların kökenine bakacak olursak genetik çalışmalara benzer bir sonuç çıkar. Japonca Ural-Altay dillerine ailesine benzerlik gösterir. Japoncadaki Çince kelimelerin ise Pirinç tarımını adaya getiren Çinli çiftçiler tarafında getirildiği düşünülmektedir.

 
 

Tarihsel İnceleme

Japon adaları anakaradan MÖ 11.000 dolaylarında buz devrinin bitmesiyle ayrılmıştır. Bu dönemden önce Japonya'ya karadan göçler gerçekleşmiştir.

MÖ 14.000 de başlayan Jomon döneminde bölge ada olmadan buraya göçen Ainu'ların ataları yerleşik hayata geçmişlerdir. Jōmon adı bu dönemde yapılan çanak çömleklerin stilinden gelmektedir. Bu dönemde Islak kile ip geçirilerek çömleklere desen verilmiştir. Jōmon dönemi, kemik, taş, deniz kabuğu ve boynuzdan yapılan aletler ve takılar açısından zengindir.

Jomon döneminin sona ermesi MÖ 300 civarında gerçekleşmiş ve Yayoi dönemi başlamıştır. Bu dönemde aniden değişen iklim koşulları ve Küçük Buz Çağı'nın başlangıcı pirinç çiftçilerini yaklaşık M.Ö. 300 civarında daha sıcak ve nemli bir arazi arayışına sürüklemiş. Yangtze deltası ve Kore yarımadasında pirinç çiftçiliği yapan Yayoi halkı, Japonya'ya göç etmiştir. Bu göçler, Japonya'ya pirinç çiftçiliği ve metal işçiliği gibi önemli kültürel unsurları getirmişlerdir

Yayoi kültürü hızla Honshū ana adasına yayılmış ve yerli Jomon kültürü ile karışmıştır. Yayoi dönemine ait seramiklerin ilk bulunduğu yer olan Tokyo'daki bir konumdan adını alan Yayoi adı bu döneme ve halka verilmiştir. Bu dönemde ıslak pirinç tarımı, Japonya'da yerleşik, tarıma dayalı bir toplumun gelişimesinde ve büyümesinde öncülük etti. Japonya'da yerel politik ve sosyal gelişmeler, katmanlı bir toplum içinde merkezi otoritenin faaliyetlerinden daha önemliydi.

Jomon ve Yayoi iskeletleri arasında doğrudan karşılaştırmalar, iki halkın belirgin bir şekilde ayırt edilebilir olduğunu göstermektedir. Jomon halkının genel olarak daha kısa boylu olduğu, nispeten daha uzun ön kollar ve bacaklara, daha derin gözlere, daha kısa ve geniş yüzlere, ve çok daha belirgin yüz topografyasına sahip olduğu gözlenmiştir. Öte yandan, Yayoi halkı daha uzun boyluydu, sığ yerleşik gözlere, yüksek ve dar yüzlere, düz alın çıkıntılarına ve burunlara sahiptiler. Kofun dönemine gelindiğinde, Ainu dışındaki Japonya'da bulunan neredeyse tüm iskeletler, çoğunlukla Yayoi tipinde olup bazılarında küçük Jomon karışımı bulunsa da, modern Japonlara benzerler.

Kofun dönemine gelecek olursak "Yayoi dalgasının" zamanlaması, yaklaşık M.Ö. 400 civarında başlayan Küçük Buz Çağı'nın etkisiyle açıklanır ki bu da güney halkını sıcak ve yağışlı bir yer arayışına sürüklemiştir. Peki, o zaman "Kofun dalgası"nın Kore Yarımadası'ndan gelişinin zamanlamasını nasıl açıklarız?

M.Ö. 400 - M.S. 300 arasındaki Küçük Buz Çağı'nın hemen sonrasındaki dönem, Han imparatorluklarının çöküşüne ve Doğu dünyasında Beş Barbar ve Onaltı Devlet Dönemi'nin (M.S. 304-439) başlamasına denk geldi. Aynı dönemde Hun istilası (M.S. 375) Kavimler Göçü'nü ve ardından Roma İmparatorluğu'nun bölünmesini (M.S. 395) ve Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünü (M.S. 476) tetikledi.

Çin'e ve Roma'ya uzanan bu etkiler elbette Japonya'ya da uzandı, Altay kökenli olduğunu tahmin ettiğimiz bir halk Kore yarımadasından Japonya'ya göç etti ve adayı kalıcı olarak değiştirdi.

MS 3. yüzyıl ortalarında Güney Japonya'ya göç eden bu halkın en belirgin özelliği anahtar deliği şeklindeki kurganlarıydı. İskit-Saka-Sibirya mezarlarına benzerlik gösteren bu kurganların izi takib edilerek Kore yarımadasından Japonya'ya göç izlenebilir.

Kofun dönemindeki göçler Japon adalarına mezarlarından çok daha önemli bir etki daha bırakmıştır. Japonların klan sisteminin kökeni bu dönemde oluşmuştur. Adaya gelen bu halk Yayoi dönemindeki tarım toplumunun aksine boylara ayrılmış ve birbiriyle rekabet eden bir yapı oluşturmuştur. Atlı okçu sınıfı olarak 10. yüzyılda ortaya çıkan samuraylar Kofun dönemindeki göçün kökenini yansıtmaktadır.

 

Genetik ve Filolojik İnceleme

Japon halkını genetik ve dil özellikleri bakımından inceleyecek olursak Kofun döneminin siyasi olarak etkileri büyük olsa da dil ve kültürel bakımdan en büyük etkiler Jomun ve Yayoi dönemlerinde gerçekleşmiştir.

Y kromozomu tek nükleotid polimorfizmleri (SNP'ler) kullanılarak yapılan genetik analizler, Japon erkek soy havuzunun Paleolitik ve Neolitik bileşenlerinin kökenini izlemekte ve Jomon ve Yayoi Y kromozomu soy hatlarının modern Japonlara olan göreceli katkısını belirlemektedir. Japon popülasyonları, D ve O olmak üzere iki ana ve C ve N olmak üzere iki alt soy hatları içeren Y kromozomlarının varlığı ile karakterizedir.

Haplogrup D kromozomları kuzey Ainu ve güney Ryukyuanlarda en yüksek frekansla bulunurken, haplogrup O soy hatları Kyushu'da maksimum frekansla dağılmıştır.

Bu sonuçlar, modern Japonlara Jomon ve Yayoi kültürlerinden ayrı ve farklı genetik katkıların olduğunu, adalar boyunca bu iki popülasyon arasında değişen seviyelerde melezleşme olduğunu desteklemektedir. Son olarak, bu bulgular, Jamon atalarının Orta Asya kökenli olduğu ve Yayoi atalarının ise Güneydoğu Asya kökenli olduğu hipotezini desteklemektedir.

Japon diline gelecek olursak, Japonca için Altaik hipotez, Japonca'nın Kore-Tunguz ve Moğol-Türk dilleri ile ilişkili olduğu fikrine atıfta bulunur. Mevcut literatürde etimolojik kanıtlar, fonolojik ve semantik düzenlilik açısından değerlendirilmiş ve Japonca'nın Altaik ailesine ait olduğuna dair sözlüksel kanıtlar ortaya konmuştur. Ancak, bu süreçte çok az sayıda benzer morfemin ayıklanabildiği, morfolojik kanıtların sözlüksel kanıtlara göre yetersiz olduğu belirtilmektedir. Geçmişte birçok araştırmacı tarafından yapılan değerli çalışmalara rağmen, Japon morfemlerini Altaik dillerle sistemli bir şekilde karşılaştıran derinlemesine ve geniş kapsamlı araştırmalar hala eksiktir.

Bu kadar inceleme üzerine "Japonlar Türk mü?" sorusuna cavabımız Türkler ile bir çok ortan köken paylaştıklarıdır.

26 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page